Günümüzde dezenformasyonun demokratik toplum için ciddi bir tehdit haline gelmiş olduğu yadsınamaz. Her ne kadar dezenformasyon "kural olarak" ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilse de, dezenformasyonda belirleyici olan "kasıt" unsuru ile yayılan içeriğin niteliği, demokratik bir toplumda sağlıklı iletişimi ve demokratik tartışma ortamını olumsuz etkileyebilmektedir. Öyle ki, "gerçeğin" ne olduğu ve özellikle sosyal medya üzerinde oluşan bilgi kirliliği içinde nasıl ayırt edileceği günümüzde önemli sorunlardan biri haline gelmiştir. Nitekim, geleneksel kamusal alanın bir nev'i sanal ortama taşınması da demokratik tartışmanın niteliğinin sorgulanabilmesine yol açan bir faktördür. Şüphesiz, dezenformasyonla kökten bir mücadele mümkün görünmese de, bu mücadelede bireysel olarak gösterilecek özenin ötesinde devletlerin bu kapsamdaki pozitif yükümlülüklerinin kapsamı ve diğer devlet dışı aktörlerle sorumluluk paylaşımı her daim ön planda tutulmalıdır.
Bu çalışmada bir tarafta dezenformasyonun kavramsal çerçevesi ve dezenformasyonla mücadelenin yansımaları; diğer tarafta dezenformasyonun insan hakları hukuku perspektifinden demokratik söyleme çeşitli açılardan etkileri, korumanın kapsamı ve kapsam dışı bırakılan ifade biçimleri ile çatışan haklar arasındaki adil denge kriterleri somut örnekler üzerinden değerlendirilmektedir. Bir bütün olarak ele alındığında, bu kitabın demokratik toplumun olmazsa olmazı özgür düşüncenin cesaretlendirildiği ve çatışan haklar arasında kurulacak adil dengenin bir yargısal pratik haline gelerek gözetildiği bir hukuk pratiğine de yol gösterici olması, bu çalışma kapsamında niyet edilen temel çıktı niteliğindedir.